Tertip Kime Denir? Toplumun “Düzen” Takıntısına Cesur Bir Eleştiri
Hepimizin bildiği bir kelime var: “Tertip”. Ama bu kelimeyi kime yakıştırıyoruz? Hangi özellikleri taşıyan kişilere “tertipli” diyoruz? Bu yazıda, toplumun “tertipli” olma anlayışını sorgulamak ve bu tanımın ardındaki zayıf yönleri, çelişkileri gözler önüne sermek istiyorum. Bunu yaparken de, hem erkeklerin analitik ve problem çözme odaklı bakış açısını hem de kadınların empatik, insan odaklı yaklaşımını harmanlayarak, meselenin tüm boyutlarını tartışacağım.
Çünkü gelin görün ki, “tertip” çoğu zaman toplum tarafından belirli kalıplara hapsolmuş, kendini “düzene sokmuş” bir insan modeli olarak tanımlanır. Ancak bu tanım ne kadar adil? Ne kadar gerçekçi? Gerçekten “tertipli” olmak, her zaman olumlu bir şey midir, yoksa bireysel özgürlüğü kısıtlayan bir toplumsal norm mu yaratır?
Tertipli Olmak: Toplumun Dayattığı Bir Yük mü?
Toplumda “tertipli” olmak ne demek? Çoğu zaman, planlı, düzenli, kurallara uyan, sabırlı ve disiplinli kişiler için kullanılan bu tanım, aslında daha çok toplumun kendi rahatını sağlayan, beklenen davranış biçimlerine uyan insanları işaret eder. Ancak, bu kalıpların içine hapsolmuş olmak, bireysel kimliği ve yaratıcılığı nasıl etkiler?
Erkekler genellikle bu soruyu stratejik bir bakış açısıyla ele alır: Tertipli olmak, daha iyi organize olmayı, hedeflere ulaşmayı ve başarıya odaklanmayı sağlar. İş dünyasında, erkeklerin genellikle bu düzene sahip olması beklenir. Bir işyerinde, planlı ve düzenli olmak, “verimlilik” ve “başarı” ile ilişkilendirilir. Ama gerçekten, başarıyı yalnızca kurallara uymakla mı elde ederiz?
Kadınlar ise genellikle empatik, insan odaklı bakış açılarıyla durumu değerlendirir. Tertipli olmak, bir kadının yaşamındaki her şeyin mükemmel olmasını beklemek anlamına mı gelir? Toplum, kadınlardan düzenli olmalarını, sabırlı ve düzenli şekilde her şeye odaklanmalarını beklerken, bu yük onları gerçekten tatmin eder mi? Ya da bu beklentiler, kadınların özgürlüklerini kısıtlar mı?
\
Şimdi asıl soruyu soralım: Tertipli olmak, bireysel özgürlüğü kısıtlayan bir toplumsal baskı mıdır? Bu toplumun genel anlayışı, disiplinli ve düzenli olmayı üstün tutarken, özgür ruhlu, yaratıcı, özgün bireyler bu baskılar altında nasıl varlık gösterebilir?
Erkeklerin analitik bakış açısına göre, “tertip” başarı ve düzenin anahtarıdır. Ancak bu stratejik yaklaşım, kişinin özgürlüğünü ve yaratıcılığını nasıl etkiler? Özgür bir birey, sıklıkla toplumun kurallarına uymayı reddederek kendi yolunu çizmeyi tercih edebilir. Burada, toplumun dayattığı düzen anlayışına karşı bir başkaldırı söz konusu olabilir. Ancak bu başkaldırı, “tertipli” olmanın ne kadar gerekli olduğunu sorgulatmaz mı?
Kadınların insan odaklı bakış açıları da önemli bir yer tutar. Toplum, kadınları genellikle aile içindeki düzene, ev işlerine, hatta duygusal dengeye odaklanmaya yönlendirir. Kadınlardan beklenen “tertipli” olmak, toplumsal sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirmek ve sürekli düzenli kalmaktır. Ancak bu beklenti, kadınların bireysel kimliklerini kısıtlayıp özgürlük alanlarını daraltmaz mı?
Günümüzde bir kadının “tertipli” olabilmesi için tüm sorumlulukları eksiksiz yerine getirmesi, dış dünyada da mükemmel bir izlenim bırakması bekleniyor. Peki, bu baskılar gerçekten adil mi? Her kadının kendi yolunu bulmasına nasıl fırsat tanıyabiliriz?
Sonuç: Toplumun Dayatmalarına Karşı Çıkmalı mıyız?
Evet, belki de “tertipli” olmak, yalnızca dışsal bir başarıyı işaret ediyor. Fakat bireysel özgürlüğü ve kendini ifade etme hakkını gölgede bırakacak kadar önemli mi? Erkekler ve kadınlar arasında bu tür toplumsal baskılar farklı şekillerde kendini gösteriyor olabilir. Erkekler için, iş dünyasında “tertipli” olmak daha fazla başarı, daha fazla gücü ve finansal güvenliği çağrıştırabilir. Kadınlar ise genellikle toplum tarafından ev işlerine, duygusal dengeyi kurmaya ve sürekli düzeni sağlamaya zorlanıyorlar.
Peki, ya gerçek “tertip” bu toplumsal kalıplara uymamaksa? Gerçekten “tertipli” olmak, özgürlüğü kucaklamak, kimlikleri sorgulamak ve bireysel farklılıkları kutlamak anlamına geliyorsa?
Bireysel özgürlüğü savunarak toplumun dayattığı düzene karşı çıkmak, kendi düzenimizi yaratmak mümkün mü? Yoksa bu, bir isyan mı olur?
Bu yazı, sadece bir başlangıç. Hadi, tartışalım!